bebegin zihinsel gelisimi
Bebek Gelişimi

Bebeğin Zihinsel Gelişimi

bebegin zihinsel gelisimiYetişkin insanın dünyayı anlaması ve yorumlaması için çok çaba sarf etmesine gerek yoktur. Geçirdiği tecrübeler çevresiyle ilgili ayrıntılı bilgi edinmesine yeterlidir. Yaşamında edindiği bilgiler hayatını sürdürmeye yetecek durumdadır. Ya çocuklar? Yeni doğan bebek için çevresindeki dünyayı tanımak, nesneleri aralarındaki ilişkileri keşfetmek zaman alıcı zor bir süreçtir. Bu ilişkilerde aralarındaki bağlantıyı bulabilmek, bunların sonuçlarını görmek, yeni durumlara göre uyum sağlamak bebeğin görevidir. Bu ve benzeri problemleri çözebilmek için bir takım zihinsel işlevleri gerçekleştirmesi gerekir.

İşte bilişsel gelişimin incelenmesinin asıl amacı; çocukların gelişim süreci boyunca yaşadıkları dünyayı öğrenirken hangi zihinsel işlevleri kullandığını anlamaktır. Buna göre değişik yaşlarda çocukların zihinsel aktivitelerini destekleyici, geliştirici ortam hazırlama bilgi ve becerilerini kazandırmak mümkündür.

BILIŞSEL GELIŞIM NEDİR?

Dünyayı öğrenmek ve anlamak için gereken zihinsel faaliyetlerin tümüne biliş denir.

Bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve öğrenmesini sağlayan aktif zihinsel faaliyetlerdeki gelişmeye bilişsel gelişim denir.Çocukların zihinsel yeteneklerinin gelişimi konusunda kuramcılar çeşitli şekilde açıklamalar yapmışlardır. Jean Piaget bilişsel gelişime ait en önemli kuramı geliştirmiştir.

Brunner ve Vygotsky de bu konuda çalışmalar yapmışlardır. Çocukların değişik yaş dönemlerinde dünyayı algılayışları ve dünya ile ilgili soruları cevaplayışları farklıdır.

PİAGET’İN BILIŞSEL GELİŞİM KURAMI

bebeklerde bilişsel gelişimBilişsel gelişimi açıklayan kuramların başında İsviçreli biyolog ve psikolog Jean Piaget’in “Bilişsel Gelişim Kuramı” gelir.

Piaget, kuramını geliştirirken, başta kendi çocukları olmak üzere çok sayıda çocuğu gözlemlemiştir.

Kuram, çocukların dünyaya nasıl uyum sağladıklarını, nesneleri ve olayları nasıl yorumladıklarını açıklar. Yetişkinlerin ve çocukların zihinsel yapıları birbirinden farklılık gösterir. Buna göre çocukların dünyayı algılamaları ve yorumlamaları yetişkinlerden farklıdır. Dokuz yaşındaki Yasemin ile beş yaşındaki Aslı’nın algılamaları birbirinden farklıdır. Doğal olarak bu iki çocuğun dünyayı görme ve yorumlama biçimleri de farklı olacaktır.

Bütün çocukların bilişsel gelişimleri belli bir sıra izler. Her çocuk bu dönemlerden aynı sıra ile geçer. Yalnız bu dönemlere başlayış ve bitiriş yaşları çocuktan çocuğa farklılık gösterebilir. Çocuklar ayrıca, belirli zamanlarda birbirini takip eden iki farklı dönemin özelliklerini bir arada gösterebilirler. Her gelişim dönemi bir önceki dönemin devamı, bir sonraki dönemin hazırlayıcısıdır.

Piaget: “Çocuklar etkin birer alıcıdırlar” der. Bu şu anlama gelir: Çocuklar, çevrelerini öğrenme ve anlama süresi içinde, hazır bilgi edinmeyi beklemezler. Kendileri gidip bilgiyi arayıp bulur, önceki bilgilerle birleştirerek öğrenirler. Dünyalarını anlamlandırabilmek için çevrelerindeki nesne ve insanlarla iletişime girişirler. Çocukların çok fazla soru sorması bu yüzdendir.

Bilişsel kuramı açıklayan Piaget’nin ortaya koymuş olduğu temel kavramları sırasıyla açıklamak yerinde olur.

Biliş Yapısı (Şema)

Piaget’e göre, organizmanın yaşamını sürdürebilmesi için organlarına nasıl ihtiyacı varsa, zihnin yapılarına da ihtiyacı vardır. Ancak, zihnin yapıları vücudun organları gibi gözle görülemez. Sadece davranışlarla ve zihnin çalışmaları aracılığıyla anlaşılabilir.

Yeni doğan bir bebeğin geldiği ortama uyum sağlayabilmesi, emme hareketi ile başlar. Emme hareketi doğuştan gelen reflekslerden biridir. Bebek ağız çevresine değen herhangi bir cismi emmeye başlar. Eliyle de yakaladığı her cismi ağzına götürür. Bebek bu dönemde her bulduğunu yakalar ve sonra da emer. Yakalama ve emme davranışı bebeğin ilk reflekslerindendir. Piaget bu davranışları şema olarak adlandırır. Bebeğin yakalama ve emme eylemlerinin yanı sıra işitme, görme, vurma ve itme hareketleri gibi başka şemaları da vardır. Bebek bu şemalarla dünyayı tanımaya ve öğrenmeye başlar.

Şema:

Biyolojik kökenli davranışlardır. Bunlar zaman içerisinde değişecek farklı alanlara uyarlanabilen eylemlerdir. Öğrenme sonucu bireyin çevresi ile etkileşimi artar ve olgunlaşma sağlanır. Böylece bebek yeni yeni şemalar kazanır. Var olan şemalar değişir veya tekrar organize edilir. Örneğin 2 aylık bebeğin davranışları ile 2 yaşındaki bir çocuğun davranışları arasındaki farklılık bariz olarak görülür. Bebekler ellerine verilen oyuncağı ağızlarında götürüp emmek isterler. 2 yaşındaki çocuk ise oyuncak ile gereği gibi oynamaya başlar, oyuncağı daha değişik amaçlarla da kullanabilir.

Şemaların bazıları basit bazıları da karmaşık yapıda olabilir. Basit de olsa karmaşık da olsa şemalar bir bütün olarak organize edilirler. Ve sık sık yinelenirler. Yinelenen şemalar bu özellikleri ile de diğer davranışlardan ayrılabilirler.

Olgunlaşma:

Çocuğun vücudundaki organların bazı işleri yapabilecek düzeyde gelişebilmesi olgunluğa erişmesidir. Piaget’ye göre bilişsel gelişimi etkileyen nedenlerden bir tanesi de olgunlaşmadır. Bilişsel gelişim açısından olgunlaşma, merkezi sinir sisteminin erişmesi anlamına gelir. Öğrenme olgunlaşmaya etki etmez. olgunlaşma sadece fizyolojik değil aynı zamanda biyolojik bir olgudur. Merkezi sinir sistemi gelişmeden çocuğun dili kullanma becerilerinde olgunlaşma beklenemez. Örneğin çocuğun bacak kasları yeterince gelişmeden yürümesi düşünülemez.

Yaşantı:

Bebeğin çevresine göre yaşayabilmesi ve uyum sağlayabilmesi için öncelikle doğuştan gelen reflekslerini kullanabilmesi gereklidir. Bebeğin yaşantısı çevresi ile kurduğu bağlantı ve etkileşimi sonucu olgunlaşarak ilerler. Çocuk öncelikle refleksleri yardımı ile olgunlaştırdığı davranışlarını ilerleyen zamanlarda bilinçli olarak yapmaya başlar. Kazanılan bilinçli davranışlar yaş ile orantılı olarak gelişme gösterir.

Piaget bilişsel gelişimin ilkelerini olgunlaşma, yaşantı, uyum, öğrenme, dengeleme olarak belirlemiştir. Bilişsel gelişim biyolojik olgunlaşmadan çoğunlukla etkilenir. Beden, özellikle de merkezi sinir sistemi olgunlaşmadan bilişsel gelişim ilerleme kaydedemez.

Kişi çevresiyle iletişime girdikçe farklı bakış açıları edinir. Organizmanın biyolojik olarak olgunlaşması ve farklı bakış açıları edinmesiyle bilişsel gelişimde ilerleme sağlanır.

Öğrenmenin temelini oluşturan iki süreç vardır: Örgütlenme ve uyum.

Örgütlenme: Basit olan şemaları birleştirerek Daha karmaşık davranışlar biçimine getirebilme yeteneği olarak tanımlanır. Emme, bakma, tutma gibi davranışlar başta düzensiz ve birbirinden farklı etkinliklerdir. Zamanla bu davranışlar örgütlenir. Böylece düzenli etkinliklere doğru bir ilerleme gözlenir. Bebek uzanıp tuttuğu bir nesneyi ağzına götürerek emebilir.

Çevreye uyum ise tüm canlılarda ortak bir özelliktir. Uyum, özümleme ve düzenleme süreçlerinden oluşur. Bu iki sürecin etkileşimiyle çocuğun var olan davranışları değişir ve çevreye uyum sağlayabilir.

Koşullar normalse kişi yaşamını belli bir düzeyde dengeli sürdürür. Karşılaşılan yeni durumlar dengeyi bozar. Karşılaşılan yeni durumlara uyum sağlandığında denge yine sağlanmış olur. Kısaca çevreyle olan etkileşime uyum denir.

Gelişim alt düzeydeki bir dengeden üst düzeydeki bir dengeye ulaşma olduğuna göre, bilişsel gelişim, çocuğun bilişsel dengesi yeni ve üst düzey deki dengeye ulaşması ile mümkündür (örn. emeklemeden sonra yürüme).

Çocuğun karşısına çıkan her yeni durum, olay ya da nesne içinde bulunulan denge durumunu bozan Konuşan çocuk yürümeye başlayınca konuşma yavaşlar. Dengenin tekrar kurulabilmesi için çocuğun yeniliklerle etkileşimde bulunması, deneyim kazanması ve uyum sağlaması gerekir. Böylece çocuk yeni ve üst düzeydeki bir dengeye ulaştığında öğrenme gerçekleşir ve devamında bireysel gelişim ilerler.

Bulunduğu ortamda uyum içerisinde yaşamını sürdüren birey çevresiyle de etkin bir iletişim kurar. Uyum yeteneğinin 2 şekli vardır. Birisi özümleme, ikincisi düzenleme.

Özümleme:

Bireyin önceden var olan şemalarını karşılaştığı yeni durumlarla birleştirerek olgunlaştırmasına özümleme denir.

Bebek emme yetisini eline geçen her durumda kullanır. Biberonunu emdiği gibi el ve ayak parmaklarını, çarşafını, oyuncağın’, çıngırağını v.b. ağzına götürür. Örneğin evlerinde kedi besleniyorsa gördüğü her kediyi miyav miyav diye sever.

Düzenleme:

Düzenleme, özümlemeye yardımcı ve bu işlevi tamamlayan bir süreçtir. Çocuğun çevresini tanıyarak anlamasına özümleme yeterli gelmez. Yeni durumlara, yeni karşılaşılan olaylar ve nesneler karşısında çocuğun var olan davranışları her zaman yeterli olmaz. Bu tür durumlarda çocuk var olan şemalarında değişiklik yapar veya yeni şemalardan yararlanabilir.

Düzenleme, var olan şemayı olaylara, objelere ve yeni durumlara göre tekrar şekillendirme ve biçimlendirme işlemidir.

Örneğin bebeğe küçük plastik küpler verildiğinde öncelikle onları ağzına götürecek emmek ister. Bunu yapamadığında elindeki küpleri atma veya fırlatma gibi daha değişik davranışlar geliştirir. Daha sonra küpleri üst üste veya yan yana dizerek bazı beceriler geliştirir. Bu arada küçük küpler ile ilgili olarak edindiği yeni bilgileri eski bilgileri ile birleştirerek tekrar düzene koyar. Öğrenmenin gelişebilmesi, bu yöntemin çokluğuna ve devamına bağlıdır.

Çocukta var olan şemalar karşılaşılan yeni durumları anlamaya yeterli geliyorsa çocuk özümleme ile yetinir. Var olan şemalar yeni durumları anlamaya yeterli değilse şemalar tekrar düzene sokulmalıdır.

Özümleme ve düzenleme işlemleri bilimsel gelişimin ilk basamağında kullanılmaya başlanır. Bilimsel gelişimde özümleme ve düzenleme çocuğun içinde bulunduğu çevreye uyum sağlamasına yardımcı olur.

Çevreye uyum da bilişsel gelişimin gelişmesini sağlar.

Dengeleme:

Dengeleme, dinamik (devingen) bir işlemdir. Piaget’ye göre bilişsel gelişim alt düzeydeki dengeden üst düzeydeki bir dengeye çıkmaktadır. Çevreyle olan etkinliğin nihai amacı bir dengeye ulaşmaktadır. Bireyin karşılaştığı her yeni durum dengesini bozabilir. Dengeyi yeniden sağlaya-bilmek ve çevreye uyum yapabilmek için birey yeni yeni bilgilere ihtiyaç vardır. Böylece, bilgi ve becerilerin dengelenmesi, bilişsel gelişimde yol alabilmek için itici bir güç oluşturur. Ulaşılan denge durağan değildir. Çocuğun çevresi sürekli değiştiği için denge bozulacak ve tekrar kurulmaya çalışılacaktır. Böylece bilişsel gelişim hızı süratle ilerleme sağlayacaktır.

ZEKÂ

Zekâ bireyin çevre koşullarına uyum sağlamasına yardım eder. Bireyin yaşamasını sürdürebilmesi için çevreye uyumu şarttır. Bireyin gelişim düzeyi daha iyi koşullara geldikçe çevresiyle iletişim düzeyi daha da iyi duruma gelir. Canlı organizma, zekâyla doğru orantılı olarak çevresinde değişen koşullara daha çabuk uyum yapacaktır. Daha değişik davranışlar-la daha farklı yaşantılar kazanabilir.

Zekâ insanın yeni olaylara ve yeni durumlara uyum sağlayabilme becerisidir. Bu anlamda zekâ bireyin çevresine uyum göstermesidir. Piaget zekânın ölçülebilen ve durağan bir özellik göstermediğini düşünür. Zekâ testlerinin geçerliliğini kabul etmez.

Her bir öğrenme çocuğun beyninde yeni bir bölüm açar. Çocuğun beyninde bu bölümler ne kadar çok olursa, çocuğun öğrenme kapasitesi de o denli geniş olur.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.